BEYOĞLU’UNDA BİR AKŞAMÜSTÜ
Adımlarım uzanıyor Beyoğlu’na, bir alaca karanlık öncesinde
Vitrinler o günün, binalarsa sanki tarihin modası…
Bir zamanlar faytonlar, şimdiyse tramvay gürültüyle
Geçiyor hızla zamanın gerisinden Tünel’e doğru…
Küflenmiş tarih kokuyor, gri ve nemli
Arnavut taşlarıyla döşeli caddeler.
Geceleriyse sarı sönük lambalar,
Gizlemekte aşkla tutuşan gözleri…
Yayalar, birlikte sürüyor valslerin izlerini
Aznavur’da bir son tangoya takılıdır anılar.
Ara sokaklar, eğilen bir utançla gölgeli
Yabansı nazarlara baş eğiyor, buruk tebessümler…
Sokak çocuklarının kırılgan yüzleri
Kirli avuçlarında tinerin kokusu, havada asılı
Çiçek Pasajının keyif veren buğusu
Gri binaların arasından aryalar yükseliyor…
Tünel’e varan yorgun ayaklarım,
Bir içimlik kahve molası veriyor
Beni haraca kesen zaman donuyor
Akreple yelkovan Odakule’de soluklanıyor…
Vatman’ın bir sona varış çığlığı
Koca Beyoğlu’nu acı acı yırtıyor
Köşede boylu boyunca bir dilenci
Belli ki aşina bu seslere, hiç kımıldamıyor…
Ve Karaköy rıhtımında ak martıların
Haliç’in kızıl semalarına yükselen çığlığı
Az ötede yemlenen ürkek güvercinleri,
Alaca karanlığa doğru havalandırıyor…
