AY IŞIĞI ALTIDA AĞLAYAN MEÇHUL KADIN/Anı Öyküsü
Hava oldukça karanlıktı…Altınkum sahillerine vuran dalga sesleri ayazlı havayı yalıyordu. Rüzgar yoktu, ama keskin bir ayaz vardı. Dışarı verdiğim nefesimin buğusu beyaz beyaz karanlık havaya yayılırken, sanki sigara içiyormuşum hissini veriyordu.Havadaki tek ses sokak köpeklerin havlama ve uluma sesleriydi.
Köpeğim Pamuk’la yine çiş turuna çıkmıştık. Soğuk insanın içine işliyordu. Kazdağlarının kuru ayazı, yüzümü yakıyor, soğuk ve bol oksijenli havayı soluyunca ciğerlerimi acıtıyordu.
Bir sokak ileriye gitmiştik ki, kulağıma bir ağlama sesi geldi. Sesin geldiği yönü gözlerimle taradığımda gökteki yarım ayın yansıyan ışığı, onu siyah bir silüet olarak gösteriyordu. Emin olmak için yanına yaklaştım. O bir kadındı. Katıla katıla ağlaması içimi pare pare etmişti. Ayı, tam arkama almıştım. Gölgemden bile onun 30 yaşlarında olduğunu tahmin etmekte zorlanmadım. Ayak seslerimi kendi ağlama sesinden duymadığını düşündüm ve onun omuzuna usulca dokundum; yumuşak bir sesle ürkütmeden sordum:
-Bir yeriniz mi ağrıyor, neyiniz var hanımefendi?
Genç kadın kısa bir süre hıçkırıklarını kesip, yüzümü seçmeye çalıştı. Hafif eğildiğimde ayışığı ağlamaktan şişmiş gözlerini görmemi sağladı. Rimelleri akmıştı.Açık renk gözlerini bana çevirip;
-Çocuğumu kaçırdı lanet olasıca o boktan herif!
Şaşırmıştım!..Beklemediğim bir yanıttı, bir o kadar da merakla ikinci soruyu sordum:
-Hayırdır, kim kaçırdı çocuğunuzu? Emniyete başvurdunuz mu?
Kadın bir anda hırçınlaştı ve sesi çatallaştı:
-Kim kaçıracak, orospu çocuğu kaçırdı. Polisler mi, ağzına….ç…tığımın itlerine mi gideceğim!..Kocam onlardan biri zaten…
O kadın hem ağzı bozuktu, hem de yoğun sindirilmiş bira kokusu burnuma gelince açıkçası tırsmıştım.
Belki kocası yakınlardaydı. Tehlike geliyorum demez, hissedilirmiş. Biraz da çekinmiştim, kendime de içten içe sitem edecektim.
-Üzülmeyin nihayetinde yabancı değil, çocuğunuzun babası. Anlaşırsınız, çözülür her şey… dedim.
Der demez kadın sesini daha da yükseltti, sanki etinden et kopartmışlardı; ağlama seansları yeniden başlamıştı. Konuyu az çok anlamıştım. Bir aile içi tartışmaydı. Bu tür konulara ne tanık olmak isterdim, ne de karışırdım. Adımlarımı geri geri ilerleterek, oradan uzaklaşmak istiyordum ki, kadın ellerime tutundu:
-Bana biraz para verir misiniz?
Hiç beklemediğim bir istek olmuştu. Ondan kurtulma isteği ile elimi cebime götürüp, ne kadar bozuk param varsa kadının avucuna bıraktım. Kadın o esnada susmuş ve elinin tersiyle gözlerini siliyor, siyah rimellerini göz çevresine iyicene bulaştırıyordu. Verdiğim bozuklukları tek tek bir, iki, beş, altı, altı buçuk …diye yüksek sesle saymıştı.
-Bu yetmez! Bana daha fazlası gerekli…siz buralarda mı oturuyorsunuz? Evinizden bana daha fazla para getirir misiniz?
Hoppala, çatmıştım!..
Bir merak beni nerelere götürecekti. Ama bu istek beni kadından kurtulmamı sağlayabilecek bir istekti. Ona zoraki tebessüm ederek;
-Evet, yakında…siz buradan ayrılmayın ben eşimle de görüşüp, size daha fazla para verme şansım olur.Tamam mı?
Kadın razı olmuştu. Uysal bir çocuk gibiydi. Birden ağlaması da kesilmişti. Bende ikinci bir merak oluştu. Acaba parayla içki mi alacaktı? Daha fazla para istemesinin altındaki asıl gerçek neydi ki?
İster istemez sordum:
-Size ne kadar para gerekli hanımefendi?
Sesi daha düzgün ve nazikti bu kez, üstelik tebessüm de ediyordu:
– Bana ne kadar mı gerek? Bunu hiç düşünmedim, ama uçağa binecek kadar olsun yeter ki…Antalya’ya gideceğim. O o…çocuğunun…ağzına……cağım!
Ağzı bozuk, öfke soluyan, epey alkol almıştı. Üstelik o kadın, çok şık ve iyi giyimliydi…Düşünceler beynimde devinirken, mantığın çıkmaz sokaklarına dalıyordum.
Otobüse binecek para istemiyordu da, benden uçağa binecek para talep ediyordu. Hem de hiç tanımadığı, adını dahi bilmediği, neyiniz var diye soran, insanca yaklaşan birinden istiyordu bu parayı…
-Siz burada bekleyin, ben hemen geri döneceğim, köpeğimi bulmak zorundayım, tamam mı hanımefendi, der demez onun yanından hızla uzaklaştım. İki elimi dudaklarıma götürüp, köpeğime seslendim:
-Pamukkkk….pamukkkk….pamukkkk!
Köpeğimi kaybetmiştim. Kadınla konuşurken özgürlüğünü soluyan küçük terriyerim, yine dişi kokusu almış olmalıydı. Nasıl olsa dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdiye sesli düşünüp, evin yolunu tutuyordum ki, arkamdan topuklu ayakkabı seslerini duydum.
-Heyy, beni de bekleyin, çok üşüdüm. Bana sıcak bir kahve yaparsınız değil mi?
Gecenin ilerleyen bir saatinde sizde köpeğinizi çiş yaptırmaya çıkarsanız, ve böyle bir manzaraya da tanık olursanız, nasıl bir tepki verirdiniz?
Üstüne üstelik hiç tanımadığınız ilk kez sokakta gördüğünüz bir kadın sizden sıcak bir kahve isterse…
DEVAM EDECEK