…Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.
M.K.ATATÜRK-3 Mayıs 1915 / Arıburnu
Bugün, 18 Mart. Nedir ve ne değildir bugün?
Evet, bugün Osmanlı Devleti, 1914’te Enver-Talat-Cemal Beyler tarafından talihsizliğe sokulduğu I. Dünya Savaşıyla dört ayrı cephede savaşılmasına neden olan Türkiye Tarihinin en büyük zaferlerinden biridir bugün.
Evet, bugün 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazını geçmeye çalışan binlerce İngiliz, Anzaklarla ve Fransızlarla göğüs göğüse savaşarak düşman kuvvaetlerini 1916 kışında bozguna uğrattığı gündür.
Evet, bugün I.Dünya Savaşının gidişatını değiştiren İngilizlerden 205.000, Fransızlardan 47.000 bin ve bizden 250.000 Mehmetçiğin şehit olduğu gündür bugün.
Tarih derslerimizi hep ezbere geçirdiğimizi bilmeyen yoktur. Öğretmenimiz konu anlatırken dinlemekten sıkılırdık, nedense. Robot gibi sayıları bir hafız gibi hafızamıza yükleyerek, sınıf geçme telaşlarıyla sınavlara girerdik. Oysa robotlarda hayat yoktur. Duygu ve bir hayali olmayan insan, gelecekle ilgili umutları da olmaz. En soylu duygularımızdan VATAN sevgisi yüreğimizde milli duygularımızı tetikleyip aynı vatan toprağı üzerinde yaşayan diğerlerimizle birleşerek yoğun bir sinerji oluşmasını sağlar. Bir diğer eş duygumuz ise BAYRAK sevgisidir. Ama en kutsalımız, en soylu ve değer verdiğimiz ATATÜRK ve ŞEHİTLERİMİZE duyduğumuz, besleyip büyüttüğümüz, gelecek nesillere taşıyarak çoğalttığımız bu sevgi ağır basar. İşte bu nedenledir ki, TARİH DERSLERİMİZ çok önemlidir. İyi bir öğretmen geçmişini bilmeyen öğrencilerine ders notunu asıl bu sevgi sinerjisini çoğaltacak bir anlatımla tarih dersini öğretmeli. Topraklarımızdan gram vermemek adına Mehmetçikler, yani dedelerimiz şehitlik mertebesine yükselmiştir. Hiç unutmam, bir sanatçı olan Sedat İçgören ağabeyimizden dinlediğim bir anekdot hikaye gözlerimin dolmasına, göğsümün onurla kabarmasına neden olmuştu.
…Bir gün Atatürk İran Şahını ülkemize geldiğinde kurban kesilir, ama Atatürk acıyarak yüzünü çevirir. Bir süre sonra Şah Rıza Pehlevi, siz ki kan deryası içindeydiniz, bu korku neden, gibilerinden sorduğunda çok manidar yanıt vermiştir.
Yine ülkem adına şu an bile gözümü kırpmadan gider kan akıtırım, ama şu zavallı hayvana kıyamadım işte, gibi merhametini sözel ifade eder.
Şimdi çok manidar Çanakkale’de yaşanmış bir hikayeye dikkatinizi çekmek istiyorum:
(*)…Galatasaray Lisesi öğrencisi iken gönüllü Çanakkale cephesine giden zabit (subay) adayı Mehmet Muzaffer Bey’in alayının otomobillerine lastik satın almak için bir gecede (1916 yılı baharı) yaptığı sahte 100 liranın ön yüzü. Paranın altında “Bedeli Çanakkale’de altın olarak ödenecektir” yazılıdır. Teğmenliğe yükselen bu vatanseverimiz, 1917 yılında Gazze’de şehit düşmüştür.
Muzaffer Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman İmroz ve Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan ’ın da Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar “ hiç mesabesindeydi.” Çanakkale’de ki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar. Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alay ’ın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübayalar için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunları kaybedilecek vakit vardı. Her şey “itimat” ile yürürdü. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli İstanbul çocuğu olduğundan Karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. İcabeden paranın kendisine itası içinde Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.
O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı,uğraştı,nihayet Karaköy’ de bir Yahudi de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti , ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı. Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı b,r kaymakam Yarbay ’ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. Karşısında hazırol da duran ihtiyat zabitine baktı. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ”Ne alınacak” dedi. “ Oto kamyon lastiği” cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı :
“ Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git, insanı günaha sokma para mara yok!…
Muzaffer selamı çaktı dışarı çıktı. Harbiye Nezareti’nin ( bugünkü hukuk fakültesi binası) bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere Alay ’ın ihtiyacı vardı. Elindeki( Almanların verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi ,bir çaresini bulmak lazımdı…
Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu.
Doğru tüccar Yahudi’ nin yanına gitti:
“ Paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek,ezandan sonra gelip malları alamam . gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale’ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin…”
Tüccar “peki” dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti.
“Altın para vermiyorlar kağıt para verecekler”
Yahudi yine “peki” dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığından sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalık aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime ( yüz liralık kağıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci ’ye yollandı. Malzeme şat’a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu.
Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük parayı bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar zira elindeki para sahte idi.
Muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arsında bir de şu ibare bulunuyordu: “ Bedeli Dersaadet’te altın olarak tesviye olunacaktır.”Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:
“ Bedeli Çanakkale ‘de altın olarak tesviye olunacaktır.”
Onun burada altın dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.
Sahte paraya gelince…
Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün İstanbul’da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi ’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.
Türk Tarihimiz anılarla doludur. Ve ezbere okuduğumuz tarihin sayfalarındaki saklı anıları, keşke şimdi öğrencilerimiz de okuyabilseler. O zaman daha çok anlam kazanır soylu geçmişimiz. Unutmayız atalarımızın ülkemiz için nasıl mücadele ettiklerini, hangi duyguyla savaşıp bu topraklarda yaşadığımızı bilir, bizler de geleceğe taşır tarihimizi yaşatırız. Milli duygu yitimi kişiyi ve kişileri azınlıkta bırakacak bir duygu yitimidir. Sahip çıkmalıyız geçmişimize ve tarihimize. Bunun için de daha çocuk yaşta sayıları öğretirken, yaşanmışlıkları da anlatıp yukarıda saydığım soylu duyguyla, VATAN sevgisiyle beslemeliyiz nesillerimizi. İnanın, bu yaşımda bile yeni yeni öğrendiğim bilgilerle yüreğim üşüyor, gözlerim doluyor.
Mevzumuz ÇANAKKALE olursa hele…Bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, dua ediyor ve orada kanlı bir destan yazdıran Mustafa Kemal Atatürk ve vatan topraklarımızı kanlarıyla , canlarıyla bizlere kazandıran ŞEHİTLERİMİZİN ruhları şad olsun.
Sevgi ve Saygılarımla