Mâruf-i Kerhî rahmetullahi aleyh hazretleri zamanında bir hıristiyan, müslüman komşusuna giderek;
– Komşu, malum çocuğumuz olmuyor. Beni, bir din adamınıza götürsen diyorum. Onun duâsıyla belki bu arzumuza kavuşuruz, diye rica etti.
O da Mâruf-i Kerhî hazretlerine götürdü o kişiyi.
Hazret-i Mâruf, ellerini açıp;
– Yâ Rabbî, bu kula hayırlı bir evlât ver ki, o çocuk vesîlesiyle, bunlar da îman edip, Cehennemde ebedî yanmaktan kurtulsunlar, diye duâ etti. Duâsı kabul olup, bir erkek evlâdı oldu hıristiyanın.
Çocuk büyüyünce, onu bir râhibe götürüp;
– Bunu, bizim dînimize göre yetiştir, diye rica etti.
Râhip de çocuğa:
– Söyle bakalım dedi, tanrı üçtür!
Çocuk, itiraz edip;
– Hayır üç tanrı olur mu. Allah bir’dir ve bütün insanlar Onun kullarıdır, dedi.
Râhip diretti:
– Hayır, tanrı üçtür diyeceksin!
– Diyemem.
– Neden?
– Çünkü tanrı üçtür diyenler, Cehennemde sonsuz yanacak.
Bu sözler, rahibe öyle tesîr etti ki, kelime-i şehâdet’i getirip müslüman oldu. Ve doğruca çocuğun evine gittiler. O gün râhibin yüzünde İslâmın nûru parlıyordu. Çocuğun hâlini anlatınca, adam, hazret-i Mârufun yıllar önceki duâsını hâtırlayıp;
– Vallahi bu iş, Mâruf-i Kerhî’nin açık bir kerâmetidir, dedi.
Ve Kelime-i şehâdet yankılandı odada. Onu, çocuğun annesi takib etti. Böylece hepsi de ebedî Cehennemden kurtuldular.
