BANA “HAYIR” DEDİĞİN AN
Hikâyeler vardır, uzun yazılmıştır. İçinde gözlerimiz seyir halindeyken, onca sözcükleri birleştirip bir ANLAM çıkartmaya, uğraşır aklımız. Süzer, eler ve algıladığımızı, duyularımıza yar edip aklımızla üleşiriz.
Hikâyeler vardır, kısa yazılmıştır. Belki de, bir kaç sözcükle anlatılmak istenen MESAJI o anda duygu dünyamıza akıtırız ve uzunca düşünürüz. Hele sözün bittiği o FİNAL anı yok mu? İşte o son sözcükler çarpıyor hislerimize, vuruyor oradan yüreklerimizin kıyılarını hisli hisli dalgalar, ıslatıyor kirpiklerimizi, kulaç atıyoruz gönül deryamızda.
Tıpkı aşağıdaki hikâyede olduğu gibi:
Bir genç kız delikanlıya sorar:
Benden hoşlanıyor musun?
Delikanlı;
Hayır diye cevap verir.
Kız sorar:
Beni sevimli buluyor musun?
Delikanlı;
Hayır diye cevap verir.
Kız sorar:
Kalbinde yerim var mı?
Delikanlı;
Hayır diye cevap verir.
Kız sorar:
Peki gidersem benim için ağlar mısın?
Delikanlı;
Hayır diye cevap verir.
Kız üzgün gitmek üzere arkasını döner.
Delikanlı onu kollarına, alır ve:
Ben senden hoşlanmıyorum, seni seviyorum.
Seni sevimli değil baş döndürücü buluyorum…
Kalbimde sana yer yok, benim kalbim sensin
Ve senin arkandan ağlamam, senin için ölürüm! der.
Yukarıda alıntı yapmış olduğum hikâye de sözcükler ilk başlarda anlam taşımıyor. Sorulan her soru sonrası gelen HAYIR’LAR yüreğe zıpkın gibi saplanıyor. Bir şeyler eksiliyor, bir parçanız kopartılıyor sanki.
Sevda ve hayat yokuşunda şayet iki yolcu birlikte çıkarken, evet ve hayır sözcüklerinin içinde saklı olan DEĞERİ anladığı zaman, o çıkılan yokuş değil dağ olsa fark etmez. Aşılır.
Yeter ki sevdiğimin;
Bana, HAYIR dediği an iki sözcük onda saklı dursun.
SENİ SEVİYORUM!