PARA KİMİ ZAMAN HER ŞEY, KİMİ ZAMAN DA HİÇBİR ŞEYDİR
Peyami Safa; “Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır:Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır” demiş ya gerçekten doğru bir söz söylemiş. İnsan yaşam arenasında sosyal düzenini, güvenilir ve huzurlu bir gelecek sağlamak adına insanlarla iş birliği içinde ve iletişim halindedir. Bir yandan bunu sağlarken, bir yandan da deneyimlerini, birikimlerini, maddi manevi değerlerini de yitirebiliyor. İyinin ve kötünün ötesinde buluşarak, aldanıyor, yanılıyor,kazanıyor, başarıyor,seviyor-seviliyor, vs…
“ Yaşasın,para icat edildi, artık müritlerim de çoğalacak” diye İblis’in keyiflenmesine neden olan PARA denen nesne hakkında düşünür ve yazarlarımız bakın nasıl bir yol açmış bizlere:
Dale Carnegie “Hiç kimse avucunda para, elinde banka defteriyle doğmamıştır.” Der. Der de Walter Scott da “Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır” paranın insan yaşamını nasıl etkisi altına aldığını sözleriyle kanıtlıyor sanki. “Parayı köleniz yapın yoksa efendiniz olur” derken Bernard Shaw, aslında parasızlıktan değil de parayı doğru kullanma özürlülerine bir uyarıda bulunmuştur.
Moltke “Bütün kapıları açan paradır” sözleriyle günümüze daha uygun düşen bir söz söylemiştir.
Dostoyeviski de “Para bir hiçliği bile birinci yere getiren biricik yoldur.” Haklı olarak bulunduğu ülkenin ekonomisinin etkisinde kalarak düşüncelerini ifade etmiştir.
‘Para her şeyi yapar’ diyen adam, para için her şeyi göze alan adamdır” derken Benjamin Franklin “Eğer paranın değerini bilmek istiyorsan, git bir kimseden borç al” sözleriyle de acaba Rus yazar Dostoyeviski’yi mi onaylıyordu?
Şimdiye kadar düşünürlerin, yazarların yazdığı ve söyledikleri sözlerden yola çıktığımızda paranın kimi kez her şey, kimi kez de hiçbir şey olduğunu anlıyoruz.
Bunu örneklersek; parayla sevgiyi, mutluluğu, huzuru, güveni satın almak mümkün mü?
Belki bir ev satın alabiliriz, ama yuvayı alabilir miyiz?
Her türlü saati satın alabiliriz, ama zamanı kim satın alabilmiş ki? Peki, ya sağlığımızı?
Yitirdiğimizde onu geri getiremezken, nasıl satın alabiliriz ki sağlığımızı?
Bana göre aslında para hiç bir şey, sadece bir araç.
Satın alma arzumuzu doyurmak adına, maddi manevi gereksinimlerimize araç olarak insanoğlu parayı ve değerli taşları seçmiştir.
Kısacası “para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir” diye kulağımıza usulca fısıldayan A.Dumans’ı da Shakespeare;
“Para önden gidip, insana yolları açar” sözleri bana da bir Fransız fıkrasını anımsattı:
“…Fransız Riviera’sında küçük bir kasabada turizm sezonu fakat yağmur yağıyor. Neticede kasaba bomboş. Yani işler iyi değil. Herkesin borcu var ve krediyle yaşıyorlar. Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor. Resepsiyona 100 dolar bırakıp odaya bakmaya çıkıyor.
Otel sahibi parayı alıp hemen komşu kasaba borcunu ödüyor. Kasap 100 doları kaparak, toptancıya borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp kriz nedeniyle kendisine kredili hizmet veren hayat kadınına götürüyor. Hayat kadını parayı alıyor ve aynı otele giderek borcunu ödüyor. Tam o anda Rus müşteri geri dönüyor. “Odayı beğenmedim” deyip 100 dolarını alıyor ve gidiyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinde kasabaya fiilen hiç para girmiyor. Buna karşılık tüm kasaba halkı borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakmaya başlıyor!..”
Fıkra bize paranın nasıl bir araç olduğunu kanıtlıyor. Demek ki, iyi bir ekonomiyle güzelim ülkemiz hem dış hem de iç borçları çok rahatlıkla ödeyebilir. Yeter ki ülkemin gelir getiren işletmeleri üç beş TEK-ELCİLERE rant getirsin diye satılmasın.
Ülkeme sevgi,barış, huzur,aydınlık dolu yarınlar diliyorum.