Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

UĞUR TARIMAN BOZBEY’E SORDU

“NEDEN SAKLADIN”

"NEDEN SAKLADIN"

1- Bizim burada kadınlar, sabah ve akşam namâzlarına câmi’ye gidip kılıyorlar. Doğru mu?
 
Kılmalarında bir mahzur yok. Câmi’ye gittiği zamân, kadın da imâma uyabilir. Dînimiz men etmemiş. Kadının beş vakit namâzda veyâhud da belli vakitlerde câmi’ye gitmesi dînimizin emri değildir. Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” zamânında, sahâbîye olan  hanımlar Peygamber efendimize haber gönderiyorlar. (Beylerimiz sizin arkanızda namâz kılıyorlar, sohbetiniz ile şerefleniyorlar. İzin verirseniz, biz de sizin arkanızda namâz kılmakla şereflenelim) diye arz edilince, Resûlullah efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” cevâben, (Sizin evinizin bir köşesinde kılmış olduğunuz bir namâz, benim bu mescîdime gelip de kılacağınız namâzdan çok daha efdaldir). Allahü teâlâ kadın kullarına Cum’a namâzını emretmemiş, bayram namâzını emretmemiş, beş vakit namâza gitmelerini Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, hanım ümmetinden istememiş. Hatta tam tersi, evlerinde kılmalarını tavsiye etmiş.

   

2- Kadına ve erkeğe, Melek, Cebrâil, İsrâfil gibi isimler konuyor. Câiz midir?
 
Câizdir. Melek gibi güzel demekden murâd, huyu sebebiyledir. Çünkü onların fizikî yapısını görmedik ki. Melekler çeşitli şekilleri alabilir. Meleklerde nefis yaratılmamış. Akıllı, şuûrlu varlıklardır. Allahü teâlânın emirlerine itaât ederler. Hepsinden güzel şeyler sudûr eder. İnsanlara melek gibi tâbirini kullandığımız zamân, melek gibi günâh işlemiyor, masûm demek istiyoruz. Çocuklar genellikle sabîdir. Onlarda art niyet olmaz. Hâinlik, yalan olmaz. 
 
Cebrâil, İsrâfil isimlerinin koyulması câiz ise de, kendi arkadaşlarıyla oyun oynarken, hakâret etmelerine sebebiyyet vermemek için, yanında ikinci bir isim de koymak iyi olur. Kız çocuklarına da Melek ismini koyarken de yanına ikinci bir isim koymak iyi olur. Dolayısıyla, insanların hakâret etmelerine mâni olunmuş olur.

   

3- Kayın validem kurban adamıştı ve hemen kesti. Kurban bayramı da geçti. Ne yapması gerekir?
 
Eğer kurban kelimesini kullandı ve kesti ise borçtan kurtulmadı. Bedelini altın olarak ödemesi lâzımdır.

   

4- Şâfi’îyim. Ama nikâh akdimiz yapılırken hanefîye göre yapıldı. Ben şâfi’îlikten çıkmış oldum mu?
 
Hayır. Yapılan iş dört mezhebden birine uygunsa, mesele yok. Sadece nikâhla ilgili konularda hanefîye uyulacak. İleride [Allah göstermesin!] bir şey olursa, şâfi’î mezhebine göre de yapılmadığı için, orası da çıkış yolu olarak durmuş olur.

   

5- Tıp fakültesinde okuyorum. Örtünmek istiyorum, ama annem ve babam karşı çıkıyor. (Önemli olan kalb temizliğidir) diyorlar. Neler söylersiniz?
 
O yanlış bir kere. Önemli olan kalb temizliği ise, erkek de kadın da sokakta çırılçıplak gezebilir. Olur mu öyle şey? Allahü teâlâ bir sistem koymuş. Allahü teâlâ bir nizâm koymuş. Allahü teâlâ, zâhiren kadının el ve yüz hariç bedenini örtmesini emretmiştir. Bu emirdir. Bunun kalb temizliğiyle ne alâkası var ki? Böyle bir kıyâs yapılmaz. Bu tip konuşanların çoğu, aslında doğrudan doğruya islâmiyyete tâvır alamıyor, ama ucundan kıyısından kendi kafasına göre yorum yapıyor.
 
Bir kâfirde doğru sözlü olabilir. Onun doğru sözlü olması, îmân etmediği müddetçe âhiretde kendisini kurtarmaz. Dürüst davranmak, doğru sözlü olmak, bunlar güzel hasletlerdir. Kâfirde bile olsa güzeldir. Bir kâfirde doğru sözlülük veyâ ahde vefâ varsa, kâfirlik güzeldir denmez ki. O yanlış bir kıyâsdır.
 
Anneniz ve babanız ile tartışmayın, karşı karşıya gelmeyin. Elinizden geldiği kadar perukla başınızı örtmeye çalışın. Çünkü, annenin babanın buradaki sözü dinlenmez. Çünkü bu harâmdır. Burada, en büyük âmir olan Allahü teâlânın emri, Allahü teâlânın bildirmiş olduğu hüküm câridir. Ona ittibâ ederiz. Anne babayı idâre edersiniz.

 

Tâbi’înin büyüklerinden olan Hasen-i Basrî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki: Yaşayanlar ölenlerden, sonrakiler öncekilerden ibret almıyor. Ârif olanlar bile bu hususta dalgındır. Ona düşkün olan, ondan dünyâlık elde eder. Fakat aşırı giden aldanır, âhirete gideceğini, dönüşünü unutur. Kalbi dünyâya dalar ve ayağı kayar. Sonra da büyük bir pişmânlığa ve derin bir hasrete düşer.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir